🅹🅰🅽🅴🅼

Seyahatin en eğlenceli yanı yolculuk anında paylaşılanlardır.

🅹🅰🅽🅴🅼

Gez eğlen ama döneceğin yolu unutma...

🅹🅰🅽🅴🅼

Dünya bir atlas gibidir. Seyahat çıkmayanlar onun sadece ön sayfasını okurlar.

🅹🅰🅽🅴🅼

Gezmek belirli bir süre içerisinde çok yer görmek değildir. Gezmek gezdiğin yeri ruhuna sindirerek eğlencenin tadına vararak dolaşmaktır.

🅹🅰🅽🅴🅼

Öyle zamanlar olur ki; Nereye gittiğin önemini yitirir. Çünkü asıl önemli olan, yanında kiminle gittiğindir...

13 Kasım 2019 Çarşamba

TANRI'NIN KIRBACI KOLEZYUMDA

Romalıların korktuğu Tanrı'nın kırbacı dedikleri, 
Kolezyum'a gladyatör savaşlarını izlemeye giden o Türk kim?

Derler ki, ”O ayakta kaldıkça Roma da yaşayacak. O yıkıldığında Roma da yıkılacak ve Roma yıkıldığında dünya yıkılacak.”

 Roma İmparatorluğu dünyanın en haşmetli devletiydi ve tam ortasında olağanüstü bir bina duruyordu. Flavium Kolezyum. Roma İmparatorluğunun kuruluşundan çöküşüne kadar ki gelişimi temsil eder. Bu antik tiyatro, kendisini kuran imparatorluğunu ve içinde ölen binlerce insanın en karanlık sırlarını sakladı. Burası bir ölüm arenasıydı. Bir imparatorluğu yaşatan gücün görkemli gösterilerinin sahnesiydi.

Her gezginin gittiği, herkesin merak ettiği 2 bin yaşında, 40 metre yüksekliğindeki, 80 bin seyirci kapasiteli devasa bu yapı, bugün hala kalbimizi çarptırıyor. Romalıların gösteriler zamanında yaşadıkları duyguların aynılarını yaşayabiliyorsunuz.
Peki bu gösterileri izleyenler arasında Atilla Han'ın da olduğunu biliyor muydunuz?


Avrupa Hun İmparatoru hükümdarı Atilla Han 395 yılında doğdu. Babası Boncuk Han tarafından latince dersleri alıyordu. Babası vefat edince amcası Rua ile kavimler göçüne katıldı. Batı Romayla Hunlular iş birliğindeydi. Bu nedenle Batı Roma'ya gitti ve lejyonerlerle eğitim aldı. Sık sık Kolezyumda dövüşen gladyatörleri izlemeye gidiyordu. Batı Roma İmparatorluğu ile Hun dış politikası gereği iyi ilişkiler sürdüren Attila, Doğu Roma’nın tamamen egemenlik altına alınması sonrasında politikasını değiştirdi. Artık yapmak istediği şey Batı Roma'yı  egemenlik altına almaktı.

Atilla'nın Batı Roma İmparatorluğu’na sefer düzenlemesi üzerine III. Valentinianus, Papa I. Leo’yu paha biçilemeyen yüklü ganimetlerle birlikte Atilla'ya gönderdi. Papa I. Leo'nun Romayı ve cemaatini bağışlamasını ve seferi durdurmasını rica ederek ganimetleri sunması üzerine Atilla seferi durdurdu. Böylece Atilla Han, Roma’yı haraca bağlayan ve Papaya diz çöktüren hükümdar olarak tarihe geçmeyi başarmıştır. 

Atilla dostları açısından güvenilir ve iyiliksever bir karakter olsa da, düşman devletler ve halklar için oldukça acımasız ve sert bir imparatordu. Bu nedenle Hristiyanlar kendilerine kök söktüren Atilla'ya Tanrı'nın Kırbacı ismini takmışlardır. Bu ismi tercih etmelerinin nedeni ise, Hz. İsa hayattayken hristiyan olmamaları ve günahlarından dolayı tanrının kendilerini cezalandırmak için Atilla'yı gönderdiğine inanmalarıdır.

Bunları kitaptan değil gezerek öğrenmek gerçekten çok keyifli. Maalesef tarihi, kitaplardan okumayı sevmeyen biriyim. Seyahat etmenin bana kattığı bir çok şeyden biri de tarihi bilgiler. Yeni bir bilgi bana her zaman keyif veriyor. Yeni bilgi araştırma arzusu getiriyor ve bilgileriniz katlandıkça katlanıyor.

 Son olarak size faydalı olacağını düşündüğüm küçük bir tüyo. Kolezyuma giriş biletlerinizi ister internetten ister gişeden alıp girebilirsiniz. Giriş ücreti 12 Euro. Girişteki o uzun kuyrukta beklememeniz için internetten almanızı tavsiye ederim. Her ayın ilk pazar günü giriş herkese ücretsiz. Vee bugün için online 2 Euro’ya bilet alırsanız yine kuyrukta beklememiş olursunuz.

Umarım yazımdan keyif alırsınız. Hoşçakalın

Share:

15 Ekim 2019 Salı

İsviçre - Zürih



Merhabalar,

Schengen vizemin süresi yaklaşınca hemen bir yerlere gitmeliyim dedim  ve İsviçre’yi seçtim. İsviçre’nin üç büyük şehri Zürih, Bern ve Cenevre iyi bir fikirdi.  Aslında iyi mi yaptım bilmiyorum. Çünkü Euro’nun tavan yaptığı dönemde Avrupa’nın en pahalı ülkesine gitmek sanırım mantıklı iş değildi :)

İsviçre turkuaz mavisi gölleri, zümrüt yeşili ormanları ve gökyüzüne kadar uzanan alp dağları ile doğa harikası bir ülke. İlk Zürih ve ihtişamlı hayatından başladım. 350 bin nüfusta 150 bin milyoner var. Yani sokaktaki  üç kişiden biri milyoner.  Yolda yürürken dikkat etmelisiniz, omuzuna çarptığınız adamın gayri safi milli hasılası tüm sülalenizi katlayabilir :)

İsviçre bankalarıyla meşhur. Paradeplatz Meydanında  Credit Suisse, UBS ve adını bilmediğiniz bir çok bankayı burada görüyorsunuz. Gelmişken birikmiş paramı da yatırayım diye düşünebilirsiniz ama “özel bankacılık” uygulamaları yüzünden 1 milyon Frank’ın altındaki paralara tenezzül etmiyorlar:)  Burada yatırdığınız paraya eksi faiz uygulanıyor. Yani sizin paranız bu bankada değer kazanmıyor, aksine paranız o bankada durduğu için sizden faiz alıyorlar. Çünkü paranızı bankaya yatırdığınızda sizden başka kimse çekemiyor. Devlet el koyamıyor. Paranızın bankada olduğunu siz dışında kimse bilmiyor, öğrenemiyor.


Gelelim en sevdiğim bölüme; çikolatalarına. Zürih çikolatanın kitabını yazar. Enfes çikolatalarını yemek isterseniz, ilk gördüğünüz Laderach dükkanına girin. Elle yapılmış çikolatalarını pestil gibi dökerek vitrinde sergiliyor ve iştahları kudurtuyorlar.  10 top çikolata, 10 adet küçük makaron aldık, 30 frank  verdik.  TL olarak düşünseniz çok pahalı ama değer.
Ve gelelim meşhur İsviçre saatlerine.  Her yerde büyük markaların mağazaları var. Düşünebiliyor musunuz? Bir saat 450.000 dolar. Birkaç mağaza gezdim, maalesef kendi zevkime uygun saat bulamadım(!) Yalnız o kadar saat düşkünü bir millet ki, her caddeye saatler koymuşlar. Hatta St. Peter kilisesi kulesindeki saatin, Avrupa’nın en büyük saat kulesi olduğu söyleniyor.

Futbol federasyonun merkezi FİFA Zürih’te. Eğer toplantı yoksa içeriye girip gezebiliyorsunuz. Buraya gelirken yeşilliğin içinden geçiyorsunuz. Temiz hava ve doğanın görsel şöleni sizi mest ediyor. Alp dağlarında yetişen “Mutlu İnekler” i görüyoruz. Aklıma Milka reklamındaki mor inekler gelmedi değil hani:)  Bu inekler alp dağlarının eteklerinde yetiştiği için sütleri verimli ve oldukça lezzetli. Mutlaka süt içmenizi öneririm. Sütü güzel olan memleketin çikolatası güzel olmaz mı? Kendinizi çikolata yemekten alamıyorsunuz. Migros’ta o güzel çikolatalardan uygun fiyata buldum. Yoksa bütün parayı çikolataya verebilirdim. "Türkiye’de de milka çikolatalar var ne diye orada da milka yiyeyim ki" dediğinizi duyar gibiyim. Ama maalesef öyle değil. Buranın sütü ile yapıldığı için milkalar daha lezzetli. Bizim ülkemize İsviçre’de üretilip gelmiyor. İsviçre çakıları da meşhurdur. Meraklısı olmadığım için hiç ilgilenmedim ama uygun fiyatta yine migrosta bulabilirsiniz.

Gidelim mi Avrupa’nın en pahalı caddesine? Bahnhof caddesindeyiz. (Bahnhofstrasse) Lüks, görkem, ihtişam… Her şey bu caddede. Caddenin sağ tarafında en pahalı markalar, sol tarafında ise ara ara ikinci el mağazalar var. Ben ikinci el mücevher dükkanına girdim. Parıltıdan gözlerim kamaştı. Bu ikinci el mağazalarda, en büyük markaların ikinci el ürünleri olduğu için oldukça pahalılar. Orta halli aileler alamadıkları ürünleri günlük kiralıyorlar. 25.000 dolarlık çanta ile gezmek hayal değil burada:) Asgari ücreti bizimkine oranla kat ve kat fazla. Hayat standarttı uçmuş gitmiş. Bütün dünyanın kara paraları burada dönüyor, normal değil mi? 

Caddenin sonundaki tren istasyonuna gittik. Burada ulaşım tren ve tramvaylarla. Otobüs tercih edilmiyor. Tren istasyonunda el yapımı 300 çeşit bira vardı. Denediklerim hafif ve oldukça güzeldi. İstasyonun girişinde Nordsee balık restoranını görünce dayanamadım, girdim. Nefis soslar eşliğinde harika bir somon balığı yedim. Keşke İstanbul’daki Nordsee restoranları da aynı kalitede olsa.

Buradan Zürih’in seyir tepesi olan Lindenhof tepesine doğru yürüyüşümüz başladı. Manzara muhteşem.  Uzun kubbeli kiliseler şehrin duruşunu oluşturuyor. Şehir ismini Zürih gölünden alıyor.  Son buzul çağından kalan bir göl. İnsanlar her mevsim burada yüzüyorlarmış. Karşı tepedeki ihtişamlı bina Eidgenössische Technische Hochschule Zurich.  Telaffuz edene Nobel ödülü veriyorlar:) Kısaca ETH teknik üniversitesi.  Buradan ünlü bilim adamları Einstein  ve Rantgen mezun olmuş. İsviçre denildiğinde banka, saat ve çikolataları gelmesin aklınıza. Bilim ve teknolojide almış yürümüş bir coğrafyadan bahsediyorum.

İsviçre’nin en önemli gelirlerinden biri de sanat. İnsanlar milyon dolarlık tablolar alıp satıyorlar. Sokak sanatçıların Zürih’in her duvarını boyuyorlar ve bundan kimse rahatsız olmuyor. Her gün müzayedelerin yapıldığı yer burası.

Zürih lüksün ana vatanı. Buradaki güzel ve konforlu bir hayat herkese iç çektiriyor ama İsviçre kurallar ülkesi. Burada yaşama hayali kurmadan önce kurallarını bilmeniz gerekir. Mesela, her evin anahtarının bir kopyası poliste de bulunuyor. Anahtarın kopyasını yaptırmak mümkün olmadığı için kaybederlerse bürokratik işlemlerle veya para cezasıyla uğraşmak zorundalar. Bütün sokaklarda arabaların park çizgileri bellidir, dışına çıkamazlar. Trafikte insanı çıldırtacak derecede yavaş ve kurallara uyarlar.  Sıkıcı kurallarının arasında güzel olanları da var. Elektrik ve su faturası yok. Eğer kaloriferi az yakarsanız siz değil, devlet size para ödüyor.  Burada hırsızlık oranı sıfır. Yalnız intihar, alkol tüketimi ve uyuşturucu bağımlılığı açısından İskandinav ülkeleri ile başa baş gidiyor. Zengin ekonomisi, doğal güzelliğine rağmen İsviçreliler mutsuz. Bence sebebi insanlar! İsviçrelileri özetlemek gerekirse; kuralcı, sağlıklı, sportif, suskun, sıkıcı, titiz, eğitimli, ukala, otoriter, yabancı düşmanı, milliyetçi, bencil… Sahip oldukları değerlere bu kadar sıkı sıkıya sarılan başka bir toplum bulmak zor. Bence bu yüzden Avrupa Birliğine girmeyi reddedip, Avrupa’nın ortasında bağımsız bir ülkeler.

İsviçre çok güzel bir ülke. Yaşamayı değil gezmeye tercih edebileceğim ülkeler arasında ilk üçte yer alır  Size de gezmenizi tavsiye ederim :)

Auf wiedersehen…


Share:

11 Ekim 2019 Cuma

LONDRA



 Merhabalar,

Bu ilk yazım. Yazmayı çok severken bu kadar neden ertelediğimi bilmiyorum. Gezmeye 2011 yılında başladım. 2015’te gezimanyada bir yazım  var, dün baktım da 17 binden fazla okuyan olunca  artık blog açmalıyım dedim. İlk yazım olduğu için en sevdiğim yerden Londra’dan başlamak istedim.



Fotoğrafta havalı poz verdiğim yer St Paul Katedrali. İngiltere’nin en önemli etkinliklerin yapıldığı yer. Günümüzde bilinen en önemli etkinliği Prens Charles ve Prenses Diana'nın düğünlerinin olduğu yer. Belki de bu yüzden şehirde en merak edilen yer. İtiraf edeyim bende sırf bu yüzden gittim. Dianacığımla ilgili her şeyi merak ediyorum.


 

Katedralin 1400 yıllık bir geçmişi olması da önemli tabi. Sadece bu yüzden bile yılda ortalama 2 milyon ziyaretçisinin olması normal değil mi? Aslında kilise ve katedraller ziyaretçilere ücretsiz olur. Ancak St. Paul bunlardan biri değil. Giriş ücreti 18 pound. Benim gittiğim dönemde resmî tören olduğu için maalesef giremedim. Ama siz giderseniz muhakkak gidin gezin. Yurt dışında kilise, katedral gezmekten bir süre sonra insan sıkılıyor. Ama ben bu katedrale girmeyi çok istemiştim. Benim için tek neden Diana olsa da :) mimarisi de harika. Pazar günleri sadece ibadet için gezmeye gidiliyor. Yani pazar gününe denk gelirseniz içeri ücretsiz girip Dianacığıma bir Fatiha okuyun :))


İlk yazıyı kısa tutup sizleri sıkmak istemiyorum. 22 ülke, 50’den fazla da şehir gezdim. Londra benden tam puan aldı ve zirveyi hak etti. Bu şehir ile ilgili yazacağım çok şey var. 

Şimdilik bu kadar. 
Yine görüşürüz çavv.




Share:

Monaco Prenslik Sarayı👑

Vatikan’dan sonra Dünyanın en küçük ikinci ülkesi Monaco benim için Akdeniz’in en büyüleyici rotalarından biri.  2 kere gittiğim ve ...

GEZDİĞİM ÜLKELER

  • Almanya
  • Andora
  • Avusturya
  • Belçika
  • Bulgaristan
  • Çek Cumhuriyeti
  • Fransa
  • Hollanda
  • İngiltere
  • İspanya
  • İsviçre
  • İtalya
  • Lüksemburg
  • Macaristan
  • Makedonya
  • Monako
  • Sırbistan
  • Slovakya
  • Slovenya
  • Türkiye
  • Vatikan
  • Yunanistan

Hakkımda

Fotoğrafım
Benimle öğrenmeye var mısınız? Bildiklerimi size en keyif verici şekilde anlatmaya çalışacağım.