15 Ekim 2019 Salı

İsviçre - Zürih



Merhabalar,

Schengen vizemin süresi yaklaşınca hemen bir yerlere gitmeliyim dedim  ve İsviçre’yi seçtim. İsviçre’nin üç büyük şehri Zürih, Bern ve Cenevre iyi bir fikirdi.  Aslında iyi mi yaptım bilmiyorum. Çünkü Euro’nun tavan yaptığı dönemde Avrupa’nın en pahalı ülkesine gitmek sanırım mantıklı iş değildi :)

İsviçre turkuaz mavisi gölleri, zümrüt yeşili ormanları ve gökyüzüne kadar uzanan alp dağları ile doğa harikası bir ülke. İlk Zürih ve ihtişamlı hayatından başladım. 350 bin nüfusta 150 bin milyoner var. Yani sokaktaki  üç kişiden biri milyoner.  Yolda yürürken dikkat etmelisiniz, omuzuna çarptığınız adamın gayri safi milli hasılası tüm sülalenizi katlayabilir :)

İsviçre bankalarıyla meşhur. Paradeplatz Meydanında  Credit Suisse, UBS ve adını bilmediğiniz bir çok bankayı burada görüyorsunuz. Gelmişken birikmiş paramı da yatırayım diye düşünebilirsiniz ama “özel bankacılık” uygulamaları yüzünden 1 milyon Frank’ın altındaki paralara tenezzül etmiyorlar:)  Burada yatırdığınız paraya eksi faiz uygulanıyor. Yani sizin paranız bu bankada değer kazanmıyor, aksine paranız o bankada durduğu için sizden faiz alıyorlar. Çünkü paranızı bankaya yatırdığınızda sizden başka kimse çekemiyor. Devlet el koyamıyor. Paranızın bankada olduğunu siz dışında kimse bilmiyor, öğrenemiyor.


Gelelim en sevdiğim bölüme; çikolatalarına. Zürih çikolatanın kitabını yazar. Enfes çikolatalarını yemek isterseniz, ilk gördüğünüz Laderach dükkanına girin. Elle yapılmış çikolatalarını pestil gibi dökerek vitrinde sergiliyor ve iştahları kudurtuyorlar.  10 top çikolata, 10 adet küçük makaron aldık, 30 frank  verdik.  TL olarak düşünseniz çok pahalı ama değer.
Ve gelelim meşhur İsviçre saatlerine.  Her yerde büyük markaların mağazaları var. Düşünebiliyor musunuz? Bir saat 450.000 dolar. Birkaç mağaza gezdim, maalesef kendi zevkime uygun saat bulamadım(!) Yalnız o kadar saat düşkünü bir millet ki, her caddeye saatler koymuşlar. Hatta St. Peter kilisesi kulesindeki saatin, Avrupa’nın en büyük saat kulesi olduğu söyleniyor.

Futbol federasyonun merkezi FİFA Zürih’te. Eğer toplantı yoksa içeriye girip gezebiliyorsunuz. Buraya gelirken yeşilliğin içinden geçiyorsunuz. Temiz hava ve doğanın görsel şöleni sizi mest ediyor. Alp dağlarında yetişen “Mutlu İnekler” i görüyoruz. Aklıma Milka reklamındaki mor inekler gelmedi değil hani:)  Bu inekler alp dağlarının eteklerinde yetiştiği için sütleri verimli ve oldukça lezzetli. Mutlaka süt içmenizi öneririm. Sütü güzel olan memleketin çikolatası güzel olmaz mı? Kendinizi çikolata yemekten alamıyorsunuz. Migros’ta o güzel çikolatalardan uygun fiyata buldum. Yoksa bütün parayı çikolataya verebilirdim. "Türkiye’de de milka çikolatalar var ne diye orada da milka yiyeyim ki" dediğinizi duyar gibiyim. Ama maalesef öyle değil. Buranın sütü ile yapıldığı için milkalar daha lezzetli. Bizim ülkemize İsviçre’de üretilip gelmiyor. İsviçre çakıları da meşhurdur. Meraklısı olmadığım için hiç ilgilenmedim ama uygun fiyatta yine migrosta bulabilirsiniz.

Gidelim mi Avrupa’nın en pahalı caddesine? Bahnhof caddesindeyiz. (Bahnhofstrasse) Lüks, görkem, ihtişam… Her şey bu caddede. Caddenin sağ tarafında en pahalı markalar, sol tarafında ise ara ara ikinci el mağazalar var. Ben ikinci el mücevher dükkanına girdim. Parıltıdan gözlerim kamaştı. Bu ikinci el mağazalarda, en büyük markaların ikinci el ürünleri olduğu için oldukça pahalılar. Orta halli aileler alamadıkları ürünleri günlük kiralıyorlar. 25.000 dolarlık çanta ile gezmek hayal değil burada:) Asgari ücreti bizimkine oranla kat ve kat fazla. Hayat standarttı uçmuş gitmiş. Bütün dünyanın kara paraları burada dönüyor, normal değil mi? 

Caddenin sonundaki tren istasyonuna gittik. Burada ulaşım tren ve tramvaylarla. Otobüs tercih edilmiyor. Tren istasyonunda el yapımı 300 çeşit bira vardı. Denediklerim hafif ve oldukça güzeldi. İstasyonun girişinde Nordsee balık restoranını görünce dayanamadım, girdim. Nefis soslar eşliğinde harika bir somon balığı yedim. Keşke İstanbul’daki Nordsee restoranları da aynı kalitede olsa.

Buradan Zürih’in seyir tepesi olan Lindenhof tepesine doğru yürüyüşümüz başladı. Manzara muhteşem.  Uzun kubbeli kiliseler şehrin duruşunu oluşturuyor. Şehir ismini Zürih gölünden alıyor.  Son buzul çağından kalan bir göl. İnsanlar her mevsim burada yüzüyorlarmış. Karşı tepedeki ihtişamlı bina Eidgenössische Technische Hochschule Zurich.  Telaffuz edene Nobel ödülü veriyorlar:) Kısaca ETH teknik üniversitesi.  Buradan ünlü bilim adamları Einstein  ve Rantgen mezun olmuş. İsviçre denildiğinde banka, saat ve çikolataları gelmesin aklınıza. Bilim ve teknolojide almış yürümüş bir coğrafyadan bahsediyorum.

İsviçre’nin en önemli gelirlerinden biri de sanat. İnsanlar milyon dolarlık tablolar alıp satıyorlar. Sokak sanatçıların Zürih’in her duvarını boyuyorlar ve bundan kimse rahatsız olmuyor. Her gün müzayedelerin yapıldığı yer burası.

Zürih lüksün ana vatanı. Buradaki güzel ve konforlu bir hayat herkese iç çektiriyor ama İsviçre kurallar ülkesi. Burada yaşama hayali kurmadan önce kurallarını bilmeniz gerekir. Mesela, her evin anahtarının bir kopyası poliste de bulunuyor. Anahtarın kopyasını yaptırmak mümkün olmadığı için kaybederlerse bürokratik işlemlerle veya para cezasıyla uğraşmak zorundalar. Bütün sokaklarda arabaların park çizgileri bellidir, dışına çıkamazlar. Trafikte insanı çıldırtacak derecede yavaş ve kurallara uyarlar.  Sıkıcı kurallarının arasında güzel olanları da var. Elektrik ve su faturası yok. Eğer kaloriferi az yakarsanız siz değil, devlet size para ödüyor.  Burada hırsızlık oranı sıfır. Yalnız intihar, alkol tüketimi ve uyuşturucu bağımlılığı açısından İskandinav ülkeleri ile başa baş gidiyor. Zengin ekonomisi, doğal güzelliğine rağmen İsviçreliler mutsuz. Bence sebebi insanlar! İsviçrelileri özetlemek gerekirse; kuralcı, sağlıklı, sportif, suskun, sıkıcı, titiz, eğitimli, ukala, otoriter, yabancı düşmanı, milliyetçi, bencil… Sahip oldukları değerlere bu kadar sıkı sıkıya sarılan başka bir toplum bulmak zor. Bence bu yüzden Avrupa Birliğine girmeyi reddedip, Avrupa’nın ortasında bağımsız bir ülkeler.

İsviçre çok güzel bir ülke. Yaşamayı değil gezmeye tercih edebileceğim ülkeler arasında ilk üçte yer alır  Size de gezmenizi tavsiye ederim :)

Auf wiedersehen…


Share:

8 yorum:

  1. Böyle paylaşımlar yaptıkça insan kendisini gitmiş gibi hissediyor zaten..Bana öyle oluyor şahsen ��Ben de farklı ülkelere gitmeyi,kültürlerini görmeyi ve yaşamayı,onların havasini solumayi sevdiğim için bunları paylaşman beni çok mutlu ediyor..Devamını mutlaka bekliyorumm Sinem cim��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim tatlım, vakit buldukça hep yazacağım.

      Sil
  2. İnsan istedikten sonra ne yollar dayanır ne de engel tanır. Yeterki İnanç azim olsun ... birlikte nice gezilere

    YanıtlaSil
  3. Yine Harika bir yazı olmuş okurken hiç sıkılmadım ağzına sağlık mükemmeldi❤️❤️❤️

    YanıtlaSil
  4. İkinci yazınıza ayrıca bayıldım Sinem hanım �� Yalnız alp dağı yazarken”a”büyük harfle yazılmalı..bu mühim ☺️ Ama bizi oralara götürdün,gezdirdin..Daha da gezdir olur mu �� kendini geliştirmeye devam etmen dileğiyle canım kuzim ��

    YanıtlaSil
  5. Güven Ünaldı- Damak tadı kişiye göre değişir.Çikolata konusunda sizden farklı düşünüyorum.Çikolatanın kalitesini,hedef kitlesi belirler.Ülker'in Vakko için üretiği çikolata ile, diğer ürettiği çikolatalar aynı değil.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Monaco Prenslik Sarayı👑

Vatikan’dan sonra Dünyanın en küçük ikinci ülkesi Monaco benim için Akdeniz’in en büyüleyici rotalarından biri.  2 kere gittiğim ve ...

GEZDİĞİM ÜLKELER

  • Almanya
  • Andora
  • Avusturya
  • Belçika
  • Bulgaristan
  • Çek Cumhuriyeti
  • Fransa
  • Hollanda
  • İngiltere
  • İspanya
  • İsviçre
  • İtalya
  • Lüksemburg
  • Macaristan
  • Makedonya
  • Monako
  • Sırbistan
  • Slovakya
  • Slovenya
  • Türkiye
  • Vatikan
  • Yunanistan

Hakkımda

Fotoğrafım
Benimle öğrenmeye var mısınız? Bildiklerimi size en keyif verici şekilde anlatmaya çalışacağım.